Türkiye; kontrolsüz ve yoğun göçün yarattığı ekonomik ve güvenlik sorunlarıyla yeni yeni yüzleşmeye başlıyor. Bu yüzleşmede de ne yazık ki hiç de iç açıcı sonuçlar görünmüyor. Son üç aydır nerdeyse her gün, güvenlik güçlerimizin terör engelleme faaliyeti kapsamında operasyon yaptığı ve gözaltılar gerçekleştirdiği haberlerine tanık oluyoruz. Bu haberleri diğer terör engelleme faaliyeti haberlerinden ayıran yan, zanlıların büyük kısmının göç yolu ile ülkemize gelen yabancı kişilerden oluşması.
Dikkat çeken bu operasyonlardan sonra, daha üç ayını doldurmadığımız 2021’in sadece Ocak ve Şubat ayında 42 ilde 125 operasyon yapıldığı, 215’i yabancı uyruklu olmak üzere 323 teröristin yakalandığı, bugüne kadar da 102 farklı uyruktan, 8 bin 292 yabancı teröristin sınır dışı edildiği bilgisi kamuoyu ile paylaşıldı. Bugüne kadarlık süre ile ne kadarlık bir sürenin kastedildiği ise muğlak. Sadece Ankara ve İstanbul’da son on gün içerisinde 42 IŞİD’li gözaltına alındı. Rakamlar, dünyanın her yerinden Türkiye’ye âdeta terör ve teröristin akın ettiğini gösteriyor.
Bu teröristlerin hemen hemen hepsi, (Bir zamanlar BOP eş başkanı olmakla övünen) mevcut iktidar döneminde ülkemize geldi. Bunun iki önemli sebebi var. İlki Arap Baharı projesinin etkisiyle Ortadoğu’dan ve özellikle Suriye’den gelen kontrolsüz ve Türkiye tarihinin en büyük göçü. Diğeri de buzdolabına kaldırılıp bekletilen (s)açılım süreci. (S)açılım sürecinin yarattığı hendek çukurlarını güvenlik güçlerimiz, 1000’i aşkın şehit ve 4 binin üzerinde yaralı ve gazi vererek kapattı. Ama Hendekler kazılana kadar, özellikle üniversitelerimiz başta olmak üzere PKK terörünün ve teröristlerinin destekçileri toplumun her alanında önemli mevziler kazandı. Kazandıkları bu mevzilerden ülkemize ne kadar zarar verdikleri ve de vereceğini yaşayarak öğreniyoruz. O tarihlerde Türkiye’de; Terör Kıskacında Üniversiteler PKK’nın Üniversitelerdeki Yapılanması Tüm Belgeleriyle adlı araştırma kitabı, Gazeteci Batuhan Çolak tarafından yayımlandı.
Bu kitapta önemli tespitler var. PKK terör örgütünün toplumun her alanında fikrî ve ideolojik olarak zemin bulması, desteklenmesi için üniversitelerde yapılanmasına nasıl müsaade edildiği, üniversitelerden nasıl militan devşirildiğinin örnekleri belgeleriyle mevcut. Hatta bu yapılanmalar Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehit edilmesinde doğrudan cana kasteden şekilde de kendini gösterdi. Üniversitelerden militan devşirilmesini Boğaziçi Üniversitesi protestolarında da yeniden bize hatırlatan PKK’lı (Cihat D.) örneğinin propaganda unsuru olarak kullanılması oldu. O gün üniversitelerde yapılandırılan/devşirilen silahlı eyleme katılmayıp, fikrî ve sosyolojik olarak PKK’yı destekleyen üniversitelilere ne olduğu sorusunun cevabını az çok tahmin ediyoruz.
Türkiye’nin yarım asra yaklaşan terör sorunundan çok çektiği vâkî. Maddî ve manevî kaybının yanında sayısı on binleri aşan insanını da terör eylemlerinde kaybetti. Hâlâ kaybetmeye de devam ediyor. Terörün şeklinin değişmeye başlaması ve teröristlerin dünyanın her yerinden ülkemize geldiğinin tespit edilmesi de Türkiye için önemli bir uyarıcılar. Bütün bunlara çok dikkat edilmeli ve doğru planlamalar yaparak acil olarak tedbir alınmalıdır.
Bu tehlikeyi ve gelişmeleri dikkatle takip eden Türk güvenlik bürokrasisinin önemli isimlerinden eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, önemli uyarılarda bulunuyor: “Türkiye acil olarak sınır güvenliğini tesis etmeli ve sınırlarından artık kuş uçurtmamalı. Türkiye’de hiç beklemeden hemen bir Göç Bakanlığı kurulmalı. Göçü kontrol edip, demografisinin ve Türk toplumunun yapısının değiştirilmesine müsaade etmemeli. Yoğun göç sebebiyle özellikle büyükşehirlerde oluşan etnik gettolar istihbarat ve güvenlik birimlerimizce çok yakından izlenmeli. Dikey ve çok katlı yapılaşmalar ciddi bir güvenlik zafiyeti yaratıyor. Etrafımız her türlü asayiş sorunu ve göç üreten bataklıklar yuvası. Yeni bir stratejik ve ekonomik anlayışı hayata geçirip etrafımızdaki ülkelerle ilişkilerimizi acil olarak yeniden tesis etmeliyiz. Yeni anlayışla planlanmış, stratejik ve ekonomik iş birliği hem ülkemizi hem de etrafımızdaki ülkeleri rahatlatacaktır. Biden’in gelişiyle birlikte ABD, PKK ve YPG’nin alanını daha da genişletmek için IŞİD’i yeniden devreye sokmuş durumda. Ülkemizde son günlerde artan şekilde yakalanan yabancı teröristler de, en önemli hedeflerden birisinin Türkiye olduğunu gösteriyor. Uluslararası ilişkileri ve dengeleri okuyamayan iktidar, bugüne kadar sadece teröristle mücâdele etti, terörle değil. Güvenlik bürokrasisi artık sadece teröristle değil, terörle de mücâdele edecek yenibir anlayış ile yapılandırılmalı.” gibi bir dizi çözüm önerisinde de bulunuyor.
Türkiye, iyi yetişmiş eğitimli gençlerinin büyük kısmını beyin göçü vererek kaybediyor. Yerine Türk milleti ve kültürü ile uzaktan yakından bir bağı bulunmayan, aynı dili konuşmayan, savaş ve göç gibi ağır travmalar yaşayan, rehabilitesi son derece zor, göç etmiş kitleler geliyor. İnsani ve vicdani sorumlulukların artık çok ötesine geçmiş göç sorunumuz, her alanda kendini bize hissettiriyor.
Yarım asırdır Türkiye’yi terör ve asayiş sorunları ile terbiye etmek isteyenler de bu büyük demografik ve sosyolojik değişim karşısında, büyük bir keyifle avuçlarını ovuşturuyorlar. Sonra da terörün şeklinin değiştiği gibi, algımız da değişiyor. Yabancı uyruklu terörist terminolojisi yerine manşetlerimizi yabancı terörist savaşçı(!) ifadesi esir alıyor. Türkiye’nin artık sorunlarını ötelemek, perdelemek gibi bir zaman kaybına tahammülü yoktur. Kaybedilen her dakikanın Türkiye’ye bedeli katlanarak artıyor.