Türkiye, tarihinin en ağır yönetim ve ekonomik krizi ile boğuşuyor.
Kamu yönetimi uzmanları ve ekonomistlere göre bunun onlarca sebebi ve sonucu var. Ekonomi, yönetim, hukuk, eğitim, sağlık, işsizlik gibi birçok alanda sayılar üzerinden illüzyon ile günü geçiriyoruz.
Ancak sebep ve sonuç ne olursa olsun dikkatimizi önemli bir sorun hâline gelen Suriyeli sığınmacılar meselesinden de çekmemeliyiz.
Suriyelilerin Türkiye’ye uyumu, entegrasyonu ve dolayısıyla kalıcılaştırılma çalışmalarına hız verilmiş durumda. 2011’de 252 kişilik kafile ile Türkiye’ye gelmeye başlayan Suriyeliler, 2014’te 1 milyon 510 bin kişiye, 6 Ocak 2021 itibarıyla da Göç İdaresi Genel Müdürlüğü resmî verisine göre 3 milyon 643 bin 769 kişiye ulaşmış durumda.
Türkiye nüfusunu göz önüne aldığımızda, küçük bir rakam gibi görünse de, on yılda nüfusumuzun yaklaşık %5’ine ulaşan bir topluluk oldu.
Demografimizin değişmesi gizlenemiyor
Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’de yılda ortalama 100 bin bebek dünyaya getiriyor.
Suriyeli kadınların Türkiye’deki doğurganlık oranları 5.3 seviyelerinde.
31 Mart 2020 tarihli TÜİK verisine göre, 2019 yılında Türkiye’nin toplam doğurganlık hızı ise 1.88. Bu oran doğurganlığın nüfusu yenileme oranı olan 2.1’in bile altında.
Suriyelilerin Türkiye’de yaş ortalaması 22.2 iken Türkiye’nin yaş ortalaması 32.4. Bu da Türkiye’nin nüfusunun hızla yaşlandığını, nüfusunu yenileyecek doğurganlık seviyesini kaybetmeye başladığını, iktidarın da Suriyeli nüfus ve doğurganlığı ile bunu gidermeyi benimsediğini göstermektedir.
Artık rakamlar da Türkiye’nin demografisinin sunî şekilde nasıl değiştirildiğini ve değiştirilmeye devam edeceğini gizlenemez şekilde ortaya koyuyor.
Kalıcılaşan Suriyeliler
2020 yılı Suriye için büyük oranda savaşın izlerinin silinip rahatlamanın başladığı bir yıl oldu. Suriye ile temas kurup insanlık onuruna halel getirmeden, Suriyelilerin vatanlarına huzur ve sükûn içinde dönmelerini sağlamak Türkiye’nin önceliği olmalıydı.
Buna rağmen iktidar, normalleşmeye başlayan Suriye ile temas kurmaktan ısrarla kaçınıyor. Suriyelilerin kalıcı hâle gelmeleri ve vatandaşlık hakkı almalarını yaratacak ortamı sağlayacak her türlü projeyi hayata geçiriyor da sorunu kökten ortadan kaldıracak adımı bir türlü atmıyor. İktidar, kendi ajandasına göre, Türk milletinin çağrısına kulak tıkıyor. Geçici koruma altında bulunan Suriyeliler de Türkiye’den artık birtakım taleplerde bulunmaya başlıyor.
Suriyeliler, Türkiye’de mülteci ya da göçmen statüsünde olmadıkları ve geçici koruma kapsamında misafir “sığınan” olmaları gereği vatandaşlık alamıyorlar. İktidar, buna istisnai vatandaşlık vermek sureti ile bir çözüm yolu bulmaya çalışsa da bu da sınırlı tutulmak zorunda kalmış. Tabi yasaların istisnai vatandaşlık kaidesini delmenin de bir sınırı olmalı.
Sığınacılar dönmek istemiyor
Sığınmacılar, büyük oranda normalleşen ve yeniden imar edilmeye başlayan vatanları Suriye’ye de dönmek istemiyorlar. Avrupa zaten almıyor, aldığı Suriyelileri de geri göndermenin yollarını arıyor. Bir daha göç eden kitlelere maruz kalmamak için Türkiye’nin Trakya’da Yunanistan ve Bulgaristan’la bulunan sınırına boydan boya beton duvarlar dikiyor. Böylece Türkiye âdeta açık bir göç kampına çevrilmiş durumda. İktidar da Suriye’ye dönmeleri için kapsamlı bir çözüm planı ortaya koymuyor.
Bu durum hem Türkiye için hem de sığınmacılar için artık sürüncemede bırakılacak aşamayı çoktan geçti.
Rubikon geçildi mi?*
Burada doğuyor, büyüyor, ayni ve nakdi yardım alıyor, eğitim görüyor, meslek sahibi oluyor ve istihdama katılıyorlar. Sağlık, eğitim sosyal yardım gibi birçok alanda hizmete Türk vatandaşlarından daha kolay ve öncelikli ulaşıyorlar. Kendi gettolarını kuruyor, dernek ve STK’lerini oluşturuyor, kendi yaşam tarzlarına göre sosyal hayatı şekillendiriyorlar. Ve tüm bunları daha ileriye taşıyabilecekleri hakları talep eden beyanları, kamuoyunda ve uluslararası platformlarda dile getirilmeye başlandı.
Türkiye, Suriye’den göç etmiş insanların %56’sına sadece tek başına Türkiye’de bakıyor. Cumhurbaşkanı’nın ifadesine göre, 4,5 milyon kadarına da Suriye’de Türk milletinin bütçesinden her türlü giderleri karşılanmak suretiyle bakıyoruz. En fazla Suriyeli sığınmacının bulunduğu Lübnan, Ürdün, Almanya, Irak ve Mısır toplamda 2 milyon 538 bin Suriyeliye bakarken, Türkiye tek başına 3 milyon 643 bin (Erdoğan'ın ifadesiyle 4 milyon) Suriyeliye bakıyor. Türk milleti maddi ve manevi olarak artık bu yükü taşıyamıyor. Eğitimden sağlığa, güvenlikten istihdama ekonomisini sarsacak şekilde Türkiye, Suriyeliler için para harcıyor.
Sonuç olarak Suriyeliler, Türkiye’den kendilerine artık vatandaşlık vermesini istiyor. Vatandaşlık demek, Türk milletinin bir ferdi olup egemenliğine ortak olmak demektir. Çok kültürlü, çok dilli, çok halklı Türkiye denirken, Türk milleti yerine çok milletli Türkiye projesinde de denemeler hayata geçirilmek üzere.
AK Parti iktidarı Suriyelileri vatanlarına mı yollayacak, yoksa Türk vatandaşlığına alıp egemenliğe ortak mı edecek seçim sathı mailinde hep beraber göreceğiz.
* "Rubicon'u geçmek" deyimi, geri dönüşü olmayan noktadan da ileri gitmek, belli neticeleri olacak eylemler yapmak anlamında kullanılır.
Türklerin 3-4 çocuk yapması gerekiyor yoksa azınlık duruma düşecekler ileride. Çünkü hükümetin bunu düşündüğü yok arapları düşünüyor. Biz kendimizi düşünmeliyiz.