Çocukların en sevdiği mekân denilince kuşkusuz aklımıza lunaparklar geliyor(du). Gerçi Z kuşağı olarak adlandırdığımız çocukların önemli bir kısmı için lunaparklar da hükümsüz. Mahallelerimizde yeşil alan bırakmayınca onları günde birkaç saat sokağa çıkartıyor, diğer zamanlarda adına ev dediğimiz beton kulelerin birkaç metrekarelik alanlarında hapsediyoruz.
Artık ev görünümlü beton kulelerimizde de eşit değiliz. Salgın nedeniyle aramızdaki uçurumlar belirginleşmeyi aştı, aşılması imkânsız yarların olduğu kanyonları elbirliğiyle inşa ettiğimiz gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Sanayi 4.0 dönemi, millî teknoloji hamlesi, yapay zekâ gibi hedefleri zorlarken, o da ne, 5 milyon çocuğumuzun interneti, bilgisayarı, tableti ve telefonu olmadığını öğreniverdik. Bir buçuk milyon çocuğumuzun, bırakın bunları, uzaktan eğitime katılabilmek için evinde televizyon da yokmuş. Yani uzaktan eğitim, hakikaten uzakmış hem de çok uzak.
Ne önemi var! Olsun... Biz eğitime bütçeden en az payı ayıran birinci cihan ülkesiyiz ya o bize yeter!
Türkiye’nin dört bir yanını baz istasyonlarıyla donattık, yerin yedi kat dibinde de çekiyoruz diyen telefon operatörlerini, ücra köylerdeki çocuklarımızın, internete ulaşmak için bilmem kaç rakımlı dağ başına çıkma görüntüleri, damdan düşerek ölüm haberleri yalanladı. Ah bu çocuklar ahh! Dağ başına veya damlara çıkıp eğitim diye tutturup, ne diye yaldızları döküyorsunuz?
Tüm bunlar yetmez gibi, dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesi olmaktan gurur duyanlar, ekonomik krizin yoksulluğun en âlâ şekilde hissedildiği bu dönemde, yabancı öğrenciye 600 lira aylık burs verirken; ilk, orta ve lise kısmı için Türk öğrenciye sadece 300 lira aylık burs vereceklerini açıkladılar.
Türk milletinin millî serveti Türk Telekom’u Araplara peşkeş çekip, Türk milletinin göz göre göre soyulmasını izleyenler, yetersiz ve Türkiye’nin ihtiyacını karşılayamayan altyapı karşısında, kafasını kuma gören devekuşundan halliceler.
Dünyanın en yavaş internet hızına sahip ülkelerden biri olduğumuz gerçeği ise olsa olsa kara talihimizin küçük bir şakasıdır.
Tabiî internete ulaşmak için elektrik de şart.
Kayıp kaçak bedeliyle fahiş faturalar ödediğimiz elektriklerin sürekli kesilmesi de ancak kadı kızının kusurudur.
Eğitimde 2000’li yılların başından beri sistemli bir şekilde adaletsizlik ve eşitsizlik hedeflendi.
Oysa eşitsizliklerin eğitimle ortadan kalktığını gören Türk halkı eğitime büyük önem verir olmuştu. Parası olmayan çocuğu devlet alır, okutur, yatılı yurdunda yedirir, içirir onu güvenli bir çatının altında adam ederdi. Her köyde bir okulun, yani aydınlığın bacası tüterdi.
Önce köy okulları kapatıldı, orta lise mekteplerinin büyük kısmını İmam Hatip’e çevirip, insanları alternatifsizlikten paralı eğitime mecbur ettiler. Ya dayatılanı kabul edecektik ya da verip parasını özelde okutacaktık.
“Asım’ın nesli... Kindar ve dindar nesil...” diye yola çıkıp hâlâ umduğunu bulamayanlar, bugün “amorf” nesil yetişmesinden şikâyet ediyorlar. “Kendi ideoloji ve hayat görüşümüze göre nesiller yetiştirmeliyiz” deyip, özellikle okul öncesi ve ilkokul kısmında eğitimde ne idüğü belirsiz tarikat ve cemaatlara 1 milyon çocuğu terk edenler, devlete eğitimden büyük oranda el çektirenler, bugün tüm bunları eleştiren bizden daha dertli. Ücretsiz temel eğitimi, paralı eğitim hâline getirdiler, reform üzerine reform yapıldı ama durum hâlâ fecaat, hâlâ fecaat...
“Amorf” nesil yetiştirdi diye yerden yere vurdukları da Cumhuriyet. O Cumhuriyet, eğitimle neler başarmıştı oysa. Perihan Çambel, Remziye Hisar, Feza Gürsey, Asım Orhan Barut, İhsan Ketin, Cahit Arf, Hüseyin Cavid Erginsoy, Behram Kurşunoğlu, Nüzhet Gökdoğan, Bahattin Baysal, Gazi Mahmut Yaşargil, Dilhan Eryurt, Oktay Sinanoğlu, Afet İnan, Halil İnalcık, Aziz Sancar, Neva Çiftçioğlu, Bilge Demirköz, Canan Dağdeviren ve onlarcası. “Amorf” yani kendine özgü şekli, biçimi, fikri olmayan bomboş insan yetiştirdiği iddiası ile suçladıkları Cumhuriyet’in eğitim değerleri ile yetişip, hem Türkiye’de hem de dünyada önemli başarılara imza atan bilim insanlarımızdan sadece birkaçı.
Eğitimi her yıl reform adıyla baltalarsanız, Cumhuriyet ve onun devrimleriyle her gün kavgaya tutuşursanız da bunun kazananı olmaz.
Bunun kazananı Türklük bilincini silip yerine koymak istediğiniz ümmet de olmaz. Her yıl binlerce gencimiz, o yerden yere vurduğunuz Batı’ya göç ediyor ve sizin değerlerimiz dediğinizden kaçıyorsa, değerleriniz sorunun ana kaynağı demektir.