Andımız 2013 yılında kaldırıldı ama 2021 yılında son karar ile çok tartışılan bir konu oldu. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, HDP’nin kapatılması için dava açılması gibi gelişmeler, zamanlama olarak iç politikaya yönelik bir paket olarak ortaya konduğunu gösteriyor.
Anlaşılıyor ki adalet düzenimizin, mahkemelerimizin siyasetin ne kadar etkisinin altında olduğunun yeni bir delili. Gerek savcılar, gerek hâkimler hareketlerinin zamanlamasını siyasi otoritenin “temennileriyle ” orantılı bir zamanlama içinde yapıyorlar. Bu enteresan. Mahkemelerin ne karar vereceklerini Sayın Bahçeli veya Erdoğan’ın beyanatlarından takip etme imkânımız oluyor. Kararlar da bu beyanlara uygun şekilde çıkıyor. Bu kararlar tutuklanma kararları olduğu gibi, tutuklanan bazı insanların Anayasa Mahkemesi, hatta AİHM kararlarına rağmen tahliye edilmemesinde de bu siyasetin etkisini fazlasıyla görüyoruz.
Gördüğümüz kadarıyla MHP ve AK Parti son derece sert bir tavır içine girmiş vaziyetteler. Hukuk devletinin sınırlarını son derece zorluyorlar. Bu sadece teröre karşı bir mücâdele olarak da görülmüyor Kürt kökenli vatandaşların seçme ve seçilme hürriyetlerine karşı bir tavır olarak görülüyor. Bu sadece benim görüşüm değil bu yurt dışında da böyle görülüyor. Gerek Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar, gerek yapılan kanuni değişikliklerden sonra parti kapatmak zorlaştırıldı ve daha ziyade şahısların mesuliyeti ortaya kondu. Sayın Erdoğan’ın bir beyanatı var: “Tüzel kişilerin cezalandırılması ne demek? Suçu olan kişiler varsa şahsen cezalandırılır.” diyordu. Buradan yüz seksen derecelik bir dönüş yapılarak cumhur ittifakının küçük ortağının arzusu yerine getirilmiş görünüyor.
Her ne kadar HDP’lilerin PKK ile ilişkisini kesmemeleri ve kestiğini açık şekilde beyan etmemelerini sonuna kadar tenkit etsem de, parti kapatmayı yanlış buluyorum. Ancak her hâlükârda, bu parti kapatılınca bunu bir fırsata çevirmelerini de arzu ederim. Bizim TV’de Lale Özan Arslan’a bir soru sordum. Bugüne kadar Türkiye’de parti kapatmalarından dolayı ve partisinin kapatılmasında fayda sağlamış olan siyasi kimdir? Bu sorunun cevabı Sayın Erdoğan’dır. Bu örneği vermek gerekiyor. Fazilet Partisinin kapatılmasına neredeyse duacı oldular ve Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra da gömleğimizi değiştirdik deyip AK Partiyi kurup, iktidara geldiler. Fazilet Partisinin kapatılması Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaseten önünü açan birkaç olaydan biridir. AK Partiye açılan kapatılma davasından da siyasî olarak nasıl fayda sağladıkları hafızamızda.
HDP kapatılırsa ki kapatılacağı görünüyor. Kapatıldıktan sonra, kendilerinin de PKK ile ilişkisini kestiğini ortaya koyabilen, Kürt kökenli vatandaşların hakkını, hukuk devleti içerisinde koruyacak yeni bir partiyi kurmak için de firsat olarak değerlendirmelerini tavsiye ederim. Mademki bu olacak, mağduriyet devşirmek yerine akıllıca davranıp fırsata çevirsinler. Fazilet kapatılınca kurulan AK Parti iktidara geldi. Bu siyasetçilerin ferasetine kalmış. Parti kapatmak seçmeni de cezalandırmaktır bu hiç unutulmamalı.
Çözüm sürecinde AK Partinin kabul ettiği şartları savunan, yeni bir parti kurmak suretiyle, PKK ile ilişkilerini tam olarak kestiklerini ortaya koymak şartıyla, belki de bu kapatılmadan sonra kuracakları yeni parti, çok daha fazla seçmenin teveccühüne mazhar olacak bir parti olabilir. Program olarak da Beşir Atalay, Efkan Ala ve Hakan Fidan ile uzlaştıkları maddeleri koyabilirler. AK Parti ve ortağı buna herhâlde itiraz etmez! Hatta esprili bir şekilde yeni partilerinin adını “Çözüm Süreci Partisi” koyabilirler. Bunu espri olarak ifade etsek de, çözüm süreci zamanında AK Parti’nin kabul ettiği bütün şartları omurgası hâline getiren bir partiye kim itiraz eder ki?..
Tüm bunlar yaşanırken bu son haftalara damgasını vuran isim, Ekrem İmamoğlu oldu. İmamoğlu şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden ziyade, âdeta cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlanmış, belediyeden ziyade adaylık çalışması yürütüyor gibi. İstanbul’da yasayan biri olarak belediye hizmetlerinin katiyen AK Parti döneminden daha iyi olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir yenilik ve ciddi bir belediye faaliyeti görmüyorum. Tüm enerjisini cumhurbaşkanlığı adaylığına harcıyor gibi. Canan Kaftancıoğlu’nun da desteğiyle HDP’nin ortak adayı olabilir miyim gayreti içerisinde.
Avrupa Parlamentosu Suriye’de bulunmamıza dair zehir zemberek bir açıklama yaptı. Uluslararası hukuk nezdinde bu şaibeli durumu biz kendimiz yaratıyoruz. Bizim orada bulunmamızın gerek BM kararı, gerek uluslararası hukuk nezdinde meşru bulunur tarafı tereddütlü. Biz sınır ötesi operasyonları geçici olmak kaydıyla ve terörü durdurmak için yapma hakkımız kesinlikle var. Suriye için de, Adana Mutabakatı ve geçmişten gelen anlaşmalar neticesinde tabii ki hakkımız var ama siz; gidip orada evler kurar, okullar açar, kaymakam atar, biz orada devletçik kurduk gibi açıklamalar yaparsanız bu pek tabii ki uluslararası hukukta işgal mânâsına gelebiliyor. Biz eğer Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstereceksek, bir an evvel merkezi hükümet ile dolaylı veya doğrudan ilişki içine girerek, buradaki geçici koruma altındaki Suriyelileri de Suriye’ye göndererek orada kalıcı olmadığımız intibasını vermek zorundayız.
Bunlar yaşanırken AB, 18 Mart Mutabakatının yeniden güncellenmesi konusunu müzakere ediyor. İngiltere de sığınmacılar için para vererek İngiltere’den Türkiye’nin de aralarında bulunduğu üçüncü ülkelere göndermenin planlarını yapıyor. Ne yazık ki Türkiye de para için bu anlaşmayı yapmaya cok müsait görünüyor.
Mısır ile yaşanan ilişkilerde Mısır, son derece açık şekilde söyleyeceğini söyledi. Biz, ihvancılıktan vazgeçmediğimiz sürece bu çerçevede Mısır ile ciddi bir ilişki düzeyine geçmemiz mümkün değil. Gerisi lafıgüzaf.
Bu arada Sayın Erdoğan’ın bir beyanatını gördük. Biden’in Putin’e yönelik söylediği sözleri, bir devlet başkanına üslup olarak yakıştırmadığını ve üslûba dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Bunda da çok haklı. Bizim Cumhurbaşkanımız da dâhil dünyadaki hiçbir devlet başkanının yakışıksız, hakaretamiz ve üslûpsuz konuşmaması gerekiyor. Bu arada gözlerden kaçmasın Putin, Biden’in yakışıksız sözlerine cevap verirken “sağlığına dikkat etsin” gibi bir temennide de bulundu. Suikastlarla anılan Rusya liderinin ettiği bu lafın dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. İngiltere’de bile kendi muhalifini zehirletebilen bir liderin bu tavrı dikkatle izlenmeli.