Muhalefet ümit vermiyor
Türk siyasetine baktığımızda iktidar kanadının otoriterleşme temayülünü devam ettirdiğini, buna mukabil muhalefetin de hiç ümit vermeyen bir görüntü sergilediğini söylemek mümkün. Muhalefet açısından bakınca da halkın bütün şikâyetlerine rağmen demokratik bir çare olan erken seçimi talep etmeyen bir CHP ve bunun yanı sıra kongresinden kuvvetlenerek değil, neredeyse parçalanmış görüntü vererek çıkan bir İYİ Parti var. Bu ikisi de muhalefet açısından kötü gelişmeler.
İktidar açısından bakıldığında iktidarın, 6 sene önceki Kobani olaylarını bahane ederek 80’in üzerinde HDP’li ismin gözaltına alınması sürecini başlatması, otoriterleşme ve baskı sistemini artırarak devam ettirdiğini gösteriyor. Bütün bunlara bakılınca çok saygıdeğer araştırmacı Mehmet Ali Kulat’ın araştırması ve Bekir Ağırdır’ın son kitabını incelediğimizde, Türkiye’nin özellikle genç nüfusunun yeni sosyolojisine hitap eden, yeni siyasi oluşumlara çok ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Bugünkü aktörlerin en yenisi en az 10 senelik eskimiş aktörler. Bu aktörlerin arasından özellikle genç nüfusa ve yeni sosyolojiye ümit veren bir siyasi oluşum görüntüsü hiçbir yerden çıkmıyor. İktidar baskı ile durumunu korumaya çalışıyor. Muhalefet de dağınıklık ve hatta ürkeklik içinde. Ortadaki manzara Türkiye’de gençlere, kadınlara yönelik yeni siyasi oluşumlara ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
FETÖ ile mücâdele ve Bahçeli’nin Türköne çıkışı...
Bahçeli’nin Mümtazer Türköne çıkışı ve tahliyesi çok konuşuldu. Türköne’nin serbest bırakılması bir alt başlıktır. Ona çok bir anlam yüklemenin gereği yok. Sayın Bahçeli arada birinin hapisten çıkmasını istiyorsa, bu Ahmet Türk olabilir, Çakıcı olabilir, Türköne olabilir, talebi süratle yerine getirilir. Bahçeli kimin cezaevinden çıkmasını isterse o cezaevinden çıkar.
FETÖ ile mücadele iktidarın ihtiyaçları kadar yapılıyor
FETÖ konusunda ısrarla söylediğim şey; FETÖ ile mücâdelenin siyasi iktidarın ihtiyaçları kadar yapıldığıdır. Ciddi bir FETÖ mücadelesi yapıldığına inanmıyorum. Şahsi tecrübemden örnek vermem gerekirse ben Ergenekon sanığıydım. Dava bitti ve adaletin her kademesi, Ergenekon’un bir kumpas ve bu kumpasın da FETÖ kumpası olduğuna karar verdi. Bunun üzerine biz de savcılara sorduk; madem ortada bir kumpas var, bu kumpası kimler kurdu? Bu kumpası kimler kurdu sorusunun cevabı adalet mekanizması ve savcılar tarafından havada bırakıldığı müddetçe, benim FETÖ ile ciddi bir mücâdele yürütüldüğüne inanmam mümkün değil.
Dünyadaki gelişmeler ve Türkiye’deki yansımaları...
Geçtiğimiz hafta yine bizi çok üzen bir çıkış oldu. Nancy Pelosi, bizi adını bile anmak istemeyeceğimiz bir kategoride son derece çirkin bir yerde konumlandırdı. Pelosi, California’dan gelen bir siyasetçi. Ermeni tezlerini destekleyen ve Türkiye’ye müspet de bakmayan bir siyasetçi olduğu biliniyor. Her şeye rağmen biz, bizim için niye böyle konuşuluyor diye düşünmek zorundayız. Pek tabii Pelosi’yi Ermeni lobisi veya Amerika’daki FETÖ mensupları etkilemiş olabilir. Bizim düşünmemiz gereken hakikaten bir hukuk devleti ve demokrasi ülkesi olsak, Pelosi’nin üzerinde hangi etki olursa olsun bizim için bu lafları edebilir miydi?
Suriye ve Irak'ta büyük bir sıkışıklık var
Suriye ve Irak meselesinin ciddiyetini hemen her vesileyle dile getirmeye çalışıyoruz ama çok büyük sıkışıklık içinde olduğumuz muhakkak. Suriye’de Fırat’ın doğusundan evvel İdlip’te çok büyük sıkıntılarımız var. Ve orda hiçbir müttefikimiz kalmamış bir şekilde sıkıştırılıyoruz. Fırat’ın doğusunda ENKS ve YPG’yi bir araya getiren ABD, bir anlamda Rusya’nın da desteğiyle (Bunların arkasında da İsrail’in gölgesi en kuvvetli şekilde hissediliyor.) bir Kürt devletini kurduruyor. Adı federasyon, konfederasyon olur önemli değil. Ama bunun temelleri çoktan atılmıştı şimdi resmiyete dökülüyor. Bunlar çok ciddi gelişmeler.
Suriyelilerin dönüşü unutturuluyor
Bizi alâkadar eden kısmı ise salgın başladığından beri, Türkiye’de Suriyeli sığınmacıları konuşmaz hâle geldik. Hâlbuki bu ekonomik sıkıntılar içinde yatırım yapılamazken, işsizlik başını alıp gitmişken 6 milyon Suriyeli sığınmacının Suriye’ye kendi rızalarıyla, sulh ve sükun içinde dönmelerini sağlamak zorundayız.
Bu konuyu hükûmet bir yıla yakın zamandır unutmuş ve unutturmaya gayret eder bir vaziyettedir. Bu mesele Türkiye için dehşetli bir hâldir. Suriyeliler göçmen ya da mülteci değil, geçici koruma kapsamında sığınmacıdır ve artık ülkelerine dönme vakti gelmiştir.
Ermenistan'ın arkasında Fransa'yı aramak lazım
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki hadisenin bugünlerde hareketlenmesinin ardında henüz çözemediğimiz ama tereddütle baktığımız gelişmeler olabilir. Ermenistan’ın durup dururken Azerbaycan’a saldırmasının Türkiye’yi sıkıştırmak amacı olduğu cok açık. Bu olayların arkasında Fransa’yı ve başka ülkeleri de aramamız lâzım. Gelişmeleri sükunetle takip etmeliyiz.
Bizim Azerbaycan’ın yanında kayıtsız şartsız olacağımız muhakkak ama evvela Azerbaycan’ın gayretle ne yapacağını da görmeliyiz. Azerbaycan kendi savaşmayacaksa, Azerbaycan adına savaşacak duruma düşmemeliyiz. Buna mukabil Azerbaycan ne gayret gösterecekse orada da sonuna kadar elimizden geleni yapmalıyız. Azerbaycan bugüne kadar dünyadaki en ürkek ülkelerden biri oldu. İşgal edilen toprakları için 28 yıldır bir şey yapmadı. Bu noktada Azerbaycan’a her türlü desteği vermeliyiz ama kendi topraklarını Azerbaycan müdafaa etmek mecburiyetinde.