Virüsün ekonomiye etkisi daha başlamadı!

TAKİP ET

Koronavirüs dünyayı kasıp kavururken Sağlık yönünden tablonun daha olumluya gittiği yorumları yapılıyor. Ancak ekonomik anlamda krizin faturasını henüz ödemeye başlamadık. AB üyesi İspanya tarihinin en ağır ekonomik tablosuyla karşı karşıya kalırken, ABD'nin içinde bulunduğu durum için "Büyük Buhran" dan kötü yorumu yapılıyor. Peki Türkiye'yi neler bekliyor...

FURKAN ULUDAĞ / ANALİZ

Koronavirüs salgını, neredeyse dünyanın tamamında ekonomileri de bir çıkmaza sürükledi. Dünya üzerinde tedarik zincirleri koparken süpermarket, bakkallar ve manav raflarındaki ürünlerin fiyatları katlandıkça katlandı.

İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, Koronavirüs kaynaklı ekonomik çöküntünün 500 milyon kişiyi yoksullaştırabileceğini bildirdi.

Avustralya Ulusal Üniversitesi ile Kings College London King’s College London ve Australian National Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından raporlanan bilgilere göre ise koronavirüs sonrası küresel nüfusun yüzde 6 ile yüzde 8’inin gelirlerinde ciddi bir azalma olacağını ve bu kesimlerin daha fazla yoksullaşacağını aktardı.

Dünya nüfusunun yarısının ise yoksulluk sınırının altına düşmesi öngörülüyor. Araştırmalara göre, salgın sona erdiği zaman 7,5 milyarlık dünya nüfusunun yarısından yakını yoksulluk içinde yaşamına devam edeceğini belirtildi. Yoksullaşacak bölgeleri incelediğimizde, yüzde 40'ının Yakın Asya, Pasifik bölgelerinden olacağı, üçte birinin Afrika ve Güney Asya'da olacağı tahmin ediliyor.

TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK 9 MİLYONU BULABİLİR
Türkiye’ye dair öngörüye göre ise salgın nedeniyle istihdamdaki düşüş 5,3 milyon ile 8 milyon kişi arasında olacak ve toplam işsiz sayısı dokuz milyonu bulacak.

Bu kişilerin bakmakla yükümlü oldukları aile üyeleri de hesaba katıldığında ülke nüfusunun yarısının yoksullukla mücadele etmek zorunda kalacağı tahmin ediliyor. 

Virüsün ekonomik etkileri, mevcut eşitsizlikleri daha da keskinleştiriyor. İşçilerin ücretli izin gibi haklarından yararlanamadığına ve evden çalışma imkanına sahip olamadıklarına dair bulgular da aktarılıyor. 
 
TARIM VE GIDADA KRİTİK GÜNLERE HAZIRLIKLI OLMALIYIZ

SOYA: En kritik ürünlerden birisi soya. Hayvancılıkta yem hammaddesi ve gıdada kullanılan soyada Türkiye’nin yıllık ortalama tüketimi 3 milyon tonun üzerinde. Bunun sadece 150 bin tonu üretiliyor. Kalan yüzde 95’i ithal ediliyor. Türkiye’nin soya ihtiyacını kısa vadede üretmesi mümkün görünmüyor.

Mısır: Hem yem sektöründe hem de gıda sektöründe kullanımı yaygın olan mısır ve türevlerinde Türkiye’nin kendine yeterliliği yüzde 70 civarında. 2019 yılında 3 milyon 588 bin ton mısır ithal eden Türkiye, yaklaşık 6 milyon ton üretim yapıyor. Mısır da birkaç yıl öncesine kadar Türkiye büyük oranda kendine yeterliydi. Ancak, mısıra verilen desteğin azaltılması üretimin azalmasına neden oldu. İthalat arttı. Mısır üretiminin artırılmasındaki en büyük engel su sorunu. Çok su tüketen mısır için doğru karar vermek önemli.

Ayçiçeği: Ayçiçeğinde Türkiye’nin üretimi 1.9 milyon ton. İthalatı ise 1.2 milyon ton ihtiyacın yüzde 66’sı üretiliyor. Yüzde 34’ü ithal ediliyor. İthalat yapılamadığında ayçiçeği yağı, yem için ithal edilen ayçiçeği küspesi fiyatları artıyor ve ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bu nedenle ithalatta sürekli vergi oranları değiştiriliyor. Türkiye, ihtiyacı olan ayçiçeğinin tamamını üretebilir. Bunun için üretimin desteklenmesi gerekiyor.

Buğday: Bazı yıllar 21, bazı yıllar 19 milyon ton olmak üzere ortalama 20 milyon ton buğday üretimi olan Türkiye, kendine yeterli. Ancak, buğday ithal ederek un, makarna ve diğer mamuller ihraç ediliyor. Dünya un ihracatında birinci, makarna ihracatında ikinci olan Türkiye, ithalata bağımlı olarak bu ihracatı sürdürmesi her zaman sorun olacak. Bu nedenle yerli üretime dayalı ihracatın benimsenmesi için buğday üretiminin artırılması gerekiyor.

Pirinç: Yeterlilik oranı yüzde 69.2. Türkiye, pirinç ihtiyacının yaklaşık yüzde 30’unu ithalatla karşılıyor. Dolayısıyla dünya pirinç fiyatlarının artması, ithalatta sorun yaşanması iç piyasada her zaman sorun olacaktır. Çeltik üretiminde önemli başarılara imza atan Türkiye, verimliliği artırarak, çeltik üretiminden vazgeçen bölgelerde üretimi yeniden canlandırarak kendi ihtiyacını karşılayabilir.

Bakliyat Ürünleri: Kuru fasulye ve mercimekte Türkiye kendine yeterli değil. Kuru fasulye üretiminde ihtiyacın yüzde 72’sini, kırmızı mercimekte yüzde 74.9’unu, yeşil mercimekte yüzde 86.8’ini karşılayan Türkiye, bu ürünlerde de ithalat yapmak zorunda. Nohutta ise kendine yeterli. Son yıllarda nohutta sağlanan üretim artışı mercimek ve fasulyede de sağlanırsa bu ürünlerde ithalata gerek kalmaz.

TARLALARDA HASAT YAPILAMIYOR
Tarlalarda kalan ürünlerin satılamaması ve yeni ürün ekiminin yapılamaması. Birçok ülkede tarım ürünleri geride kalan aylarda tarlalarda çürüdü, halihazırda koronavirüs nedeniyle mevsimlik işçiler çoğunlukla hasatı toplamakta sıkıntılar çekiyor. Özellikle Avrupa ülkelerinde soğan, bezelye, kuşkonmaz ve fasulye gibi hasatları toplamak üzere binlerce mevsimlik tarım işçisine ihtiyaç olduğu belirtiliyor.

İngiltere'deki üreticiler için, milyonlarca ton meyve ve sebzenin heba olmaması için bölgesel çapta istihdam kampanyaları düzenleniyor. İngiltere'ye Haziran sonuna kadar altı uçakla tarım işçilerinin taşınacağını bildiriliyor. İngiltere Çiftçiler Sendikası, meyve ve sebze hasadında kullanılmak üzere toplam 70 bin işçiye ihtiyaç olduğunu ve bir 'tarım ordusu' için çağrı yaptıklarını ifade etti.

Yeryüzünün en büyük ekonomisi ABD'de ise, geçtiğimiz yıllarda her yıl çoğu Meksika'dan olmak üzere 250 bin geçici yabancı tarım işçisi çalışıyordu. Florida Homestead'deki tarlalarda büyüyen patlıcanlar toplanamadığı ve çürümüş sebzelerin bütün alanı kaplamış durumda olduğu belirtilmekteydi. Şu anda hem ABD hem de kuzey komşusu Kanada'da bu yıl sınırların kapalı tutulmasının sebze ve meyve hasadını olumsuz yönde etkileyebileceği öngörülmekte.

Yıllardır büyük bir ekonomik sıkıntıların yaşandığı, musluklardan suyun akmadığı Venezuela'da ise, çiftçiler satamadığı marulları heba olmasın diye ineklere yem olarak vermektedir.

Ekonomisi çoğunlukla turizme bağlı olan Güney Asya ülkesi Tayland'da salgın tarım sektörünü vurunca temel gıda maddesi pirincin fiyatında rekor artış kaydedildiği belirtiliyor.

GIDA KRİZİ DÜNYAYI SARDI
Başlangıçta salt ekonomik göstergelere bakarken, koronavirüs salgınının yaratmaya başladığı gıda krizi riski gözden kaçmıştı. Şimdi bu risklerin oluşmasıyla birlikte ülkelerin gündemine gelmeye başladı.

Bir potansiyel gıda krizinin üç boyutu var. Birincisi, tarım, tarıma dayalı sanayi ve hayvancılık alanında, Batı Avrupa ve ABD'de üretim, işleme, paketleme taşıma ve boşaltma alanlarında koronavirüs etkisiyle çok ciddi dar boğazlar oluşuyor. Tarım ve hayvancılık, özellikle taze sebze, meyve üretimi ve rekoltesi ülkeler arası göçmen ve mevsimlik işgücü hareketine dayanıyor.

Üretilenlerin ihraç edilmesi ve başka ülkelerde oluşan tedarik giderilemiyor. Çünkü koronavirüs bu hareketleri durdurdu, tedarik zincirlerini kopartmaya başladı. Bu zincirler gelişmiş ülkelerin halkının beslenmesi için gereken gıda mallarını, mevsimlik işçi hareketleri de işçilerin geldiği ülkedeki beslenmeyi finanse eden geliri sağlıyor.

İkincisi, dünyanın her yerinde özellikle ABD ve Avrupa'da süpermarketler, özellikle gelişmekte olan ülkelerden temin edilen ürünler sayesinde vatandaşlarını refah düzeyine uygun gıda ürünleri sunabiliyorlar. Tedarik zincirleri koparken hem süpermarketlerin rafları boşalıyor hem de raflardaki ürünlerin fiyatları durmadan artıyor. Böylece özellikle, nüfusun düşük gelirli kısmının gıda rejimi olumsuz yönde etkilenmeye başlıyor.

Üçüncü boyut; buğday, mısır, pirinç, şeker gibi stratejik ürünleri üreten Vietnam, Rusya ve Kazakistan benzeri ülkelerin, koronavirüs salgınında kendi halkını doyurma kaygısıyla ihracat kısıtlamalarına gitmeye başlamıştı. Ancak Mısır, Cezayir, Afrika'da Sahra Altı ülkeleri gibi büyük ölçüde gıda ithal eden görece yoksul ülkelerde hem fiyat hareketleri hem de tedarik sorunları açısından kaygı yaratıyor.

Tarih gıda krizleriyle gerek ülkelerin içindeki gerekse ülkeler arasındaki siyasi gerginliklerin, istikrarsızlıkların artışı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösteriyor. Kitlesel test ve aşı sorunları aşılamadığı taktirde ekonomilerin, tedarik zincirlerinin yeniden hareketlenmesi mümkün gözükmüyor. Bu durumda, Koronavirüs'ün ekonomik etkilerinin siyasi sonuçlar yaratma olasılığı da günbegün artıyor.
 

virüs türkiye işsizlik virüsün türkiyeye etkisi ekonomi