TÜSİAD'dan ekonomi politikalarına tepki: Fakirleşerek büyüyoruz

TAKİP ET

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, ekonomideki son durum hakkında konuştu. Turan, "Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz. İktisat bilimiyle çelişen bir yaklaşımı sürdürmemeliyiz" dedi.

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Kurulu toplantısında konuşan Başkanı Orhan Turan, ekonomi politikaları hakkında açıklamalarda bulundu.

"FAKİRLEŞEREK BÜYÜYORUZ"
Turan, “Rekabetçi kur ve cari fazla politikaları günümüze uyumlu değil ve istenilen sonucu vermiyor. Enflasyonla mücadelede tüm dünya faiz artırırken, biz tersi bir politika izliyoruz. Artan risk seviyesi sürdürülemez, geleneksel politikalara dönmeliyiz. İzlenen ekonomi politikalarıyla gelirlerimiz eriyor” dedi. Turan, “Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz” diye konuştu.

Turan’ın konuşmasının satırbaşları şöyle:
“Yeni gerçekler iktisat biliminin merceğinden değerlendirildiğinde yakın geçmişe damgasını vuran para politikalarının sürdürülemeyeceği belirginleşiyor. Daha net ifade etmem gerekirse; geride bıraktığımız 14 yılın genişlemeci para politikası dönemi kapanıyor.

Bu politikalar Türkiye'nin dönem dönem yaşadığı krizlerden çıkabilmesini kolaylaştıran bir etki yapmışlardı. Oysa şu an küresel ekonominin geçmekte olduğu döngüde rüzgâr karşıdan esiyor ve işimizi çok daha fazla zorlaştırıyor.

Küresel koşullar artık lehimize değil. Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz.

Artık ucuz TL ve ucuz iş gücü ile ihracatta rekabet avantajı kazanma devri, yerini yüksek
nitelikli işgücüyle ve teknolojiyle yüksek katma değer yaratmaya bıraktı.

"ENFLASYON ÜÇ RAKAMLI EŞİĞE DOĞRU HIZLA İLERLİYOR"
İşte dünyada böylesi sert bir dönüşüm yaşanırken Türkiye'de bir türlü tam anlamıyla kontrol altına alamadığımız enflasyon, dünyada 1970'leri anımsatan enflasyonist baskının da etkisiyle üç rakamlı eşiğe doğru hızla ilerliyor. Enflasyonla mücadelede tüm dünya faizleri artırarak frene basmayı tercih ederken biz uzun süredir hem kurun yükselmesine ve hesap yapılamamasına yol açan hem de tasarruf sahiplerini cezalandıran bir para politikası izliyoruz.

Bundan dolayı vergi mükellefleri ve hazine gereksiz bir yükü taşımak durumunda kalıyorlar.
Akran ülkelerle kıyasladığımızda dünyada hem en yüksek enflasyona hem de son derece yüksek risk primine sahip ülke konumundayız. Nitekim bu hafta 19 yılın en yüksek CDS seviyesini de gördük.

"SÜRDÜREMEYİZ"
Bunun sürdürülemez olduğunu ve hızla rasyonel politikalara dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz. İktisat bilimiyle ve tüm dünyadaki uygulamalarla çelişen bir yaklaşımı sürdürmemeliyiz. Akılcı, toplumsal aklı ve enerjiyi harekete geçirebilen, farklı kesimlerin katkı yapabilecekleri bir tartışma ortamında piyasa gerçekleriyle ve dünya pratiğiyle uyumlu bir politika seti üzerinde uzlaşabilmeliyiz.

Sorunlarımız yalnızca para politikasıyla, dizginlenemeyen enflasyonla sınırlı değil. Derin bir enerji krizinin de içindeyiz ve enerjide dışarıdaki fiyat artışları cari açığımızı artırırken, içeride özellikle sanayiye uygulanan rayiçler üretimi ve ihracatımızı olumsuz etkiliyor.

Türkiye ekonomisi dünya hasılasından aldığı payı 2000'lerin başından 2013'e kadar yüzde 0,60'tan yüzde 1,24'e kadar yükseltmişken, bu pay son 7-8 yıldır hızla düşerek yüzde 0,8'e kadar geriledi. Türkiye'nin potansiyeline sahip bir ülke için bu gerçekten kabul edilemeyecek bir durumdur.

"GELİRLER ERİYOR"
İzlenen ekonomi politikalarının yarattığı koşullarda gelirler hızla eriyor.

Özellikle sabit gelirliler enflasyon baskısını en derinden hissediyor. Kentli, eğitimli orta sınıfların gelirleri de erozyona uğruyor. Unutmayalım ki, orta sınıfı güçlü olmayan bir ülkede demokrasi zayıflar. Eşitsiz gelir dağılımı demokratik sisteme yönelik inancı zedeler.

Bu bağlamda ülkenin ekonomik durumu ve siyasi atmosferi nedeniyle bugüne dek görülmemiş bir ölçeğe varan beyin göçünü bir kez daha gündeme getirmek zorundayım. Bu göçü durdurmak için atılacak adımların en başta gelen önceliklerimizden sayılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu boyutlarda bir nitelikli insan kaybına tahammülümüz olmadığına inanıyoruz.

Küreselleşmenin yeni bir versiyonuna geçiyoruz. Tedarik zincirlerinin kısaltılması bağlamında bölgesel ekonomik kümelerin ve bunları örgütleyecek kurumların öne çıkacağı, göçmen meselesinin daha belirgin şekilde siyaseti etkileyeceği ve küresel güvenlik mimarisinin yeniden inşa edileceği bir kurucu andayız.

tüsiad ekonomi erdoğan enflasyon büyüme