Meral Akşener'den Erdoğan'a yanıt: "Biz o masayı yıkmaya geliyoruz"

TAKİP ET

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener: 'Onların kumar masasında ortaya sürülen kimi zaman Türk ordusu, kimi zaman sınırlarımız, kimi zaman Uygur Türkleri olmuştur. Bizim o masaya oturmaya hiçbir niyetimiz yoktur. Biz o masayı yıkmaya geliyoruz" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.

Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Temenni ederiz ki bunlar da bir dönüşüm yapmak suretiyle gerek bu masayı terk etmek gerekse milli ve yerli bir duruş sergilemek üzere konumunu yeniden gözden geçirir" sözlerine bir yanıt daha verdi.

"O MASAYI YIKMAYA GELİYORUZ"

Meral Akşener, "Onların kumar masasında ortaya sürülen kimi zaman Türk ordusu, kimi zaman sınırlarımız, kimi zaman Uygur Türkleri olmuştur. Dahil olmamızı istedikleri kumar masası işte budur. Bizim o masaya oturmaya hiçbir niyetimiz yoktur. Biz o masayı yıkmaya geliyoruz" dedi.

Meral Akşener'in açıklamalarının satır başları şöyle oldu:

"DEVLET CİDDİYETİYLE BAKMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

Maalesef, acı dolu bir haftayı daha geride bıraktık. İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısının sızısı, hâlâ yüreğimizdeyken; Bu sefer de; Gaziantep Karkamış’da, PKK/PYD/YPG terörünün, alçak saldırısıyla karşılaştık. Ayşenur öğretmenimizi ve minik Hasan’ımızı kaybettik. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Biliyorsunuz, hamile bir kardeşimiz de, saldırıda ağır yaralandı, onun da, bir an önce iyileşmesi için dua ediyoruz. Ayrıca Kilis’te, Öncüpınar Sınır Kapısı'ndaki, Polis Özel Harekât yerleşkemizde, Yine, PKK/PYD/YPG terörünün alçak saldırısında; kahraman bir askerimiz ve polislerimiz yaralandı. Rabbim, onlara da, acil şifalar versin.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye, ülkemizin her köşesinde, milletimiz, tek vücut olarak acı çekiyor. Ama bir yandan da, her zaman olduğu gibi, yine dimdik duruyor. Yanan yüreğinin acısını, kalbine gömüyor, ve terörün, biran önce bitmesini istiyor. Her şeyden önce, şunu hatırlatmak isterim ki; Bizim için, terörle mücadelenin sulandırılıp, iç siyasetin mezesi yapılması da, PKK/PYD/YPG terörü kadar tehlikelidir. Çünkü terörle mücadele, bir devlet meselesidir, ve günlük siyasi hesaplara, araç edilemez. O yüzden, şayet, bu konu üzerinden, siyaset devşirmeye çalışanlar olursa, onlara asla fırsat vermeyeceğiz. Ve her ne kadar, iktidardan aynı duruşu göremesek de, biz, memleketimiz için hayati olan, bu meseleye de, devlet ciddiyetiyle bakmaya, devam edeceğiz.

"TERÖRLE MÜCADELEDE HER ŞEYİ ORDUMUZDAN VE POLİSİMİZDEN BEKLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ"

Bildiğiniz gibi, 20 Kasım gecesi, Irak ve Suriye’nin kuzeyine yönelik, Pençe Kılıç Hava Harekâtı başlatıldı. Bu harekât kapsamında; Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, her zaman olduğu gibi, çok başarılı bir operasyon gerçekleştirdi. Ülkemizi, milletimizi ve hudut güvenliğimizi, tehdit eden teröristlere ait, barınak, sığınak, mağara, tünel, mühimmat depoları ile, sözde karargâh ve eğitim kamplarından oluşan, toplamda 89 hedef ve 184 terörist, etkisiz hâle getirildi. Bu süreci, büyük bir başarıyla yürüten, şanlı Türk Ordusu’ndan, Allah razı olsun. Vatanın güvenliği için çıktıkları, bu kutlu yolda, Rabbim, ayaklarını taşa değdirmesin. Şüphesiz ki bu başarı; Tarihimizin her döneminde olduğu gibi; muzaffer Türk Ordusu‘nun başarısıdır. Kahraman Mehmetçiğimiz, gereken her vakitte, değil üç beş teröriste, yedi düvele meydan okumayı, her zaman bilmiştir. Yani, Silahlı kuvvetlerimiz, her zaman olduğu gibi, bu defa da, gücünü göstermiştir.

Ancak terörle mücadelede, her şeyi, ordumuzdan ve polisimizden bekleyemeyiz. Devleti yöneten iktidarın da, güvenlik güçlerimize, alan açması gerekir. Operasyonun, hukuki, siyasi ve uluslararası zeminini, hazırlaması gerekir. Terörle topyekûn mücadele için, bölgedeki hakim güçlerle oturup; millî menfaatlerimiz doğrultusunda, diplomasi kanallarını, etkin şekilde kullanması gerekir. Ancak bunu yapamayan bir iktidar; Suriye’den ve Irak’tan, ülkemize uzanan terör tehdidini ve sızmaları engelleyemez.

Nitekim; 2015‘de, 2016’da, 2018‘de, 2019’da ve 2020’de, neredeyse her yıl, Silahlı Kuvvetlerimiz, başarılı operasyonlara imza attı. Ama 2022’de ne oldu? Kobani’de eğitim almış bir terörist, Afrin’den çıkıp, mülteci kılığında ülkemize girdi. 4 koca ay, kaçak bir şekilde, ülkemizde yaşadı. Ve İstanbul’un göbeğinde, İstiklal Caddesi’nde, 6 canımızı şehit etti. Bunun üzerine iktidar da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına, şehitlerimizin intikamını almak için; Pençe Kılıç Harekâtı’nın, başlatıldığını duyurdu. Yalnız, iktidarın, devlet yönetimiyle ilgili, ciddi bir müktesebat ve liyakat sorunu olduğundan, atladığı bir şey var: Devlet intikam almaz. Çünkü, kadim devlet geleneklerimizden, nasibini alanlar, çok iyi bilir ki; devletin, intikam almasına gerek kalmaz. Çünkü devlet, şefkatiyle koruyup kolladığı milletine, zarar vermeye niyetlenenler için; daha onlar harekete geçemeden, gerekeni yapar. Ancak bunun için, devleti hakkıyla idare eden, bir iktidarın olması gerekir.

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NE GERÇEK BİR İÇİŞLERİ BAKANI GEREKİYOR"

Hatırlayın, geçtiğimiz hafta, bu kürsüden bir şey söylemiştim: “Terörle mücadelede, iktidarın görevi; Teröristleri, tek bir vatandaşımızın, burnu dahi kanamadan, etkisiz hâle getirmektir.” demiştim. “Aynı zamanda terörün beslendiği, korku ve şüphe iklimini dağıtmaktır.”

“Eğer ki, sokaklarda yürüme özgürlüğümüz elimizden alınırsa; terör amacına ulaşır.” demiştim. İşte bu yüzden; eğer ki terör, bugün; 5 yaşındaki bir yavrumuzun, hayatını karartıyorsa, 22 yaşındaki, gencecik bir öğretmenimizi, aramızdan alıyorsa, okullarımızın kapanmasına sebep oluyorsa, iktidar, çıkıp da, terörle mücadelede, Türk Devleti’nin gücüne yakışır bir başarıdan, söz edemez. Hele ki, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gücünden, kendine siyasi rant devşirmeye, kalkamaz. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri, iktidarın içindeki, bir grup vasıfsız, makam israfının, beceriksizliklerini gizlemekle, mükellef değildir. Bu yüzden, buradan iktidara bir çağrıda bulunuyorum. Eğer gerçekten, terörle mücadele etmek istiyorsanız; Bu meselenin; sınırlarımızın güvenliğiyle, uygulanan açık kapı politikasıyla, insan kaçakçılarıyla, ve ülkemize yönelen, kontrolsüz göç dalgası ile, doğrudan ilişkili olduğunu, artık kabul edin.

Millî güvenliğimizi tehlikeye atan, bu göç politikası, devam ettikçe; oluşacak tehditleri, sadece sınır ötesi operasyon yaparak önleyemeyiz. Egemenlik sahamızı, etkin şekilde kontrol etmemiz, ve iç güvenlik kurumlarımızın, kapasitesini artırmamız gerekiyor. Bunun için de; Alameti farikası, her fırsatta, cıvık cıvık çıkışlar yapması olan değil; işini ciddiyetle, devlet aklıyla ve liyakatle yapması olan, ve tercihen, güvenlik konusunda, en azından birkaç makale okumuş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışır, gerçek bir iç işleri bakanı gerekiyor.

Tüm bunların yanında ise; Güvenlik politikalarının, iç siyaset şovlarından arındırılması, ve konunun uzmanı, yetkin kişiler tarafından, ele alınması gerekiyor. Bu yüzden de, iktidar mensuplarının, daha az, ama daha net konuşmaları, popülist hareketlerden kaçınmaları, ve mevzu bahis, terörle mücadele olduğunda, kendilerini, iç siyaset hesaplarının, dışında konumlandırmaları gerekiyor. Şüphesiz ki; Şanlı Türk Ordusu, her şart ve koşulda, gücünü ortaya koymaya, devam edecektir. Ancak, eğer ki iktidar, bu söylediklerimi uygulamazsa; Mehmetçiğimizin, sahada ortaya koyduğu başarıya, zayıf bir iktidarın, iş bilmezliği yüzünden, iş masaya geldiğinde, gölge düşer. Buradan, açıkça ilan etmek istiyorum: Bizim artık, tek bir acıya bile, tahammülümüz yok.

Bizim artık, tek bir insanımızı kaybetmeye bile, tahammülümüz yok. Bizim artık, sınırlarımıza, değil bir roket, değil bir havan, bir merminin bile düşmesine, tahammülümüz yok. Bu yüzden, terör yuvalarını temizlemek için; öncelikle Mehmetçiğimize alan açın. Şanlı ordumuzun gücüne yaraşır, ve Türk Devleti’nin geleneklerine yakışır, diplomasi hamlelerini de, bir an önce uygulamaya koyun. Bu güvenlik sorununu, başka hiçbir vatandaşımızın daha, burnu kanamadan çözün.

Ammaaa; Hiç kimsenin mutabık kalamadığı, Soçi Mutabakatı gibi, bir sözüm ona, “diplomasi hamlesinden” bahsetmiyorum. 37 evladımızı, şehit düşürenlerin kapısında, onurumuzu çiğnetmekten, hiç mi hiç bahsetmiyorum. Biz, bugüne kadar kaybettiğimiz, evlatlarımızı unutmadık. Biz, bugüne kadar, evlere, ocaklara, gönüllere düşen ateşleri unutmadık. Biz bunların, hiçbirini unutmadık. Niye biliyor musunuz? Çünkü biz bugün, hâlâ Sayın Erdoğan’ın, muazzam beceriksizliğinin, sonuçlarını yaşıyoruz. Sınırlarımızı, kevgire çeviren liyakatsizliğin, faturasıyla yüzleşiyoruz. Dostluk ilişkileri ve kişisel kaprisleri üzerinden, sözüm ona, “yönettiği” dış politikanın neticesinde, yaşadığımız onca sıkıntıya, çektiğimiz nice acıya rağmen, hâlâ ibretlik bir politikasızlığa, şahit oluyoruz.

ERDOĞAN'A SİSİ TEPKİSİ 

Biliyorsunuz, geçtiğimiz Pazar günü, Sayın Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile, Katar’da hasret giderdi. Sayın Erdoğan’ın gösterdiği, derin muhabbetten anlıyoruz ki; yeni bir dostluğun, kıvılcımı çakıldı. Mavi Vatan’daki çıkarlarımızın bile, yumuşatamadığı Sayın Erdoğan’ı, demek ki, futbol aşkı, pamuk gibi yapmış…

Yakında Beşar Esad’la birlikte maça giderlerse şaşırmayın. Şimdi, bu duygu dolu kavuşmaya, değinmeden önce, geçmişe doğru, kısa bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor. Bunun için bir videomuz var. Gelin şimdi birlikte izleyelim. Eveeet. Görünen o ki; Sayın Erdoğan seçimini, Binali Bey’den yana değil, Sisi’den yana kullanmaya karar vermiş...

Eee tabii bilirsiniz; Sayın Erdoğan, kazananın yanında olmayı sever. Baktı ki, İstanbul’da Ekrem Başkan kazandı. Biraz vakit aldı ama, kendisi de döndü dolaştı, gitti Sisi’yi seçti. Bu seçimle birlikte; Rabia işareti yapa yapa gezdiği elini, Sisi‘ye kaptırmış, Esma’nın onurunu da, Katar’da bırakıp, gelmiş oldu. Ne diyelim, hayırlı, uğurlu olsun. Seçimlere yaklaştığımız şu son düzlükte, bundan sonra yeni işaretiniz olarak, Rabia Meydanı’yla Esma’yı değil, artık, Napolyon’u hatırlarsınız…

Eee Allah büyük… Görüyor musun Sayın Erdoğan? Söylediğin yalanlar, yine ayağına dolandı. İş bilmezliğin, yine, eline, yüzüne bulaştı. Arkasından, ağıtlar yaktığın Mursi‘yi, mezarında ters döndürürken; Senin sözünün peşinden giden, arkadaşlarının da, başlarını yere düşürdün.

Peki ya değdi mi? Büyükelçi çekecek kadar ileri gitmene, gerçekten değdi mi? İş dünyamızın, milyar dolarlık ticaretinin, yatırımlarının, heba olmasına, değdi mi? Doğu Akdeniz’de, ülkemizin elini zayıflatmana, Mavi Vatanımızı, tehlikeye atmana değdi mi? Sayın Erdoğan; böyle devlet yönetilmez. Kişisel ilişkilerinin ve kaprislerinin bedelini, bu millete ödetemezsin. Zikzaklarının bedelini, Türkiye’ye ödetemezsin.

"ÖNCE ÇIKIP ÖZÜR DİLEYECEKSİN"

Sana, 10 Mart 2021’de, bir çağrıda bulunmuştum. Bugün de, bu çağrıyı yinelemek istiyorum. Madem bu noktaya gelecektiniz; Türkiye’ye bunca kaybı niye yaşattınız? Hem diplomatik alanda, hem askeri alanda, hem de ticari anlamda, bunun hesabını kim verecek? Bu defa, öyle, “kandırıldım” diye, “Sisi kardeşimle, aramıza girdiler.” diye, “Yeni sayfa açıyorum.” diye, işin içinden sıyrılamazsın. Önce çıkıp, bu başarısızlığın sorumluluğunu alacaksın. Önce çıkıp, milletimizden özür dileyeceksin. Çıkacaksın; “Kişisel kaprislerime kapıldım, hata yaptım, milletimden özür dilerim.” diyeceksin. Çıkacaksın; “İstanbul seçimlerinde, Millet İttifakı‘nı, darbecilikle suçladım, özür dilerim.” diyeceksin. Çıkacaksın; “Ben bu hatayı yapmasaydım; Doğu Akdeniz’de, Mısır’la Yunanistan değil, biz anlaşabilirdik, özür dilerim.” diyeceksin. Sen önce çıkıp, özrünü dileyeceksin, sonra da milletimizin sandıkta açacağı, yepyeni sayfayı, oturup izleyeceksin.

Ama elini çabuk tut. Çünkü millet vereceğin hesaba, çok az kaldı! Değerli dava arkadaşlarım; Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, ne zaman Cumhur İttifakı’ndan bunalsa, sağ olsun, dönüp bize selam çakar. Cevabını biliyor olsa da, aynı soruları, ısrarla sorar. Aynı davetleri, bir umut, ısrarla tekrar eder… Rahmetli Cem Karaca’nın dediği gibi, “umar ha, umar umar…” Bizim için hava hoş. Bizim kararımız belli, irademiz net. Çünkü bizim ittifakımız, milletin sinesinde, milletimizin vakur ve güçlü varlığıyladır. İstibdata mahkûm olmayacağını haykıran, o büyük hürriyet ruhuyladır. Milletimizi tarih boyunca var eden, haklı ve gerçek itirazıyladır. Biz; Geleceği elinden alınan, çocuklarımızla ittifak kurarız.

Biz; Kayyum rektöre karşı duran hocalarımızla, Gezi Park’ında toplanan gençlerimizle, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, cefakâr insanımızla ittifak kurarız. Biz; Baskıya boyun eğmeyen, şahsiyetini satmayan, Zalimin eteğini öpmeyip, yolsuzluk ağlarını deşifre etmekten geri durmayan, özgür gazetecilerimizle, ittifak kurarız. Biz; Kirli çıkar şebekelerine girmektense, daha az ama helal kazanmaya, razı olan esnafımızla, alın terine haram karıştırmamış, işçilerimizle ittifak kurarız. Belli ki Sayın Erdoğan, muhalefet kavramını da yanlış anlamış. Buradan kendisini aydınlatmak istiyorum: Bizimkisini, koltukların bekası uğruna, her şeyin mübah, herkesin de satılık olduğu, yazıhane siyasetiyle karıştırma Sayın Erdoğan. Bizimkisi; 20 yıllık yağma, yalan ve baskı düzenine karşı, asil mi asil, dimdik bir duruştur. Fetö ile kurulan ittifaka, Pkk ile kurulan masaya, mafya ve çetelerle yapılan işbirliğine karşı, tavizsiz bir itirazdır.

"SARAY GÖRÜNÜMLÜ KUMARHANENİZİ BAŞINIZA YIKMAYA GELİYORUZ"

Bizim tabanımız da, tavanımız da, bu büyük milletin kutlu iradesinin, ayrılmaz bir parçasıdır. Ve o boyun eğmez irade, İlk günden beri, hiç pes etmemiş, hiç zayıflamamış; ve seni bu milletin sırtından, sandıkla söküp atma hevesi, hiç azalmamıştır. İYİ Parti; Türkiye’nin demokratikleşmesi davasının neferidir. Ve evet, kumar masasına oturmaya da, en küçük niyeti yoktur. Çünkü İYİ Parti; Dış politikada zar atmaz, ekonomide rulet oynamaz. Devlet yönetiminde kupon yapmaz, hukukta tombala çekmez. Ve; milletinin geleceğiyle, asla bahse girmez. Sayın Erdoğan ve küçük ortağının oturduğu masa, öyle bir kumar masasıdır ki; Saray her zaman kazanır.

Ortaya sürülen, kimi zaman, Türk ordusu olmuştur, kimi zaman, sınırlarımız… Kimi zaman, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz masadadır, Kimi zaman da, İhvan-ı Müslimin. Kimi zaman, Filistinliler masaya sürülür, Kimi zaman da, Ukraynalılar. Bu masada, bazen Kürtler üzerine kumar oynanır, Bazen de, Türkler. Yani, bu hileli oyun; Her daim kasanın kazandığı, kazanamadığı yerde ise, oyunun bozulduğu, ve şartlar ne olursa olsun, sürekli milletimizin ütüldüğü, kirli bir oyundur. Onların kumar masası işte budur. Bizden, dahil olmamızı istedikleri masa işte budur. Bu masa, bizim gözümüzde, 20 yıldır aynı masadır. Bu masa, dün de bir kumar masasıydı, bugün de bir kumar masasıdır. Heveslenenler için üzgünüm. Ama bizim, o masaya oturmaya hiç niyetimiz yok. Çünkü biz; o kumar masasını dağıtmaya, Saray görünümlü kumarhanenizi de, başınıza yıkmaya geliyoruz! Bu da böyle biline.

Meral Akşener Erdoğan İYİ Parti