İletişim fakültesi raporu: En fazla işsizlik yaşanan bölüm gazetecilik!

TAKİP ET

İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı, iletişim fakültelerine ilişkin hazırladığı raporunun sonuçlarını açıkladı. İletişim fakültelerinde 67 bin öğrenci olduğu belirtilen raporda en fazla işsizlik yaşayan bölümün gazetecilik olduğu ifade edildi.

İletişim sektöründe emekçilerin karşılaştığı haksızlıklar, mobing ve sömürüyle mücadele etmesi amacıyla kurulan Patronların Ensesindeyiz dayanışma ağlarından İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı, iletişim fakültelerinde okuyan gençlerin içinde bulunduğu durumu anlatan bir rapor hazırladı. İletişim sektörünün yoğun bir saldırı altında olduğunu belirten raporda, özellikle gazetecilik bölümü mezunlarının Türkiye’de en fazla işsiz veren bölüm olduğunun altı çizildi. Rapora göre, son 7 yılda en fazla işsizliğin yaşandığı bölümlere bakıldığında gazetecilik bölümü hep ilk üç sırada yer alıyor.

Türkiye’de 60 iletişim fakültesinde okuyan 67 binden fazla öğrenci olduğunun belirtildiği raporda, OECD ülkelerinde bir akademisyene düşen öğrenci ortalaması 15 iken iletişim fakültelerinde bu oranın OECD ülkelerinin iki katından da fazla olduğu ve bu durumun eğitim kalitesini düşürdüğü vurgulandı.

İletişim öğrencilerini bir arada mücadele etmeye çağıran İletişim Emekçileri Dayanışma Ağını’nın raporunda şu çarpıcı verilere yer verildi:

"EĞİTİMİN KALİTESİ DÜŞÜYOR"

Üniversite ve fakülte sayılarında artışa gidilirken, akademik kadrolar ve fiziksel şartların yeterliliğinin sağlanamaması lisans eğitiminin niteliğinde düşüşe neden oluyor. İletişim fakültelerinde de bu temel sorun kendini gösteriyor. Mevcutta bulunan 60 iletişim fakültesinde 67 binden fazla öğrenci var fakat buna karşılık akademisyen sayısı 1984’te kalıyor.

Rapora göre, yaklaşık 187 öğrenci başına bir profesör düşüyor. Toplam akademisyen sayısı incelendiğinde ise yaklaşık 34 öğrenciye bir akademisyen denk geliyor. Öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısının OECD ortalaması ise 15. Yani iletişim fakültelerinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı, OECD ortalamasından oldukça yüksek ve bu durum eğitim kalitesini olumsuz etkiliyor.

PANDEMİNİN AĞIR FATURASI: EN FAZLA İŞSİZLİK YAŞANAN BÖLÜM GAZETECİLİK

Raporda işsizlik verileri dikkat çekiyor. Son beş yılda en yüksek işsizlik oranına sahip olan bölümlerin ilk üçünde “gazetecilik ve enformasyon” bölümü yer alıyor. Gazetecilik bölümü mezunlarının yaşadığı işsizlik oranları şöyle: 2016 yılında yüzde 19,2, 2017 yılında 19,1, 2018 yılında 23,8, 2019 yılında 21,8, 2020 yılında 28,2, 2021 yılında ise 18,3.

Raporda, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında gazetecilik bölümünün en fazla işsiz veren bölüm olduğunun altı çiziliyor. Özellikle pandeminin yaşandığı 2020 yılında gazetecilik bölümü mezunlarının işsizliği katlanarak artmış.

Türkiye’de medyaya ve medya emekçilerine yönelik sistemli bir saldırının olduğunun belirtildiği raporda, sektörün, bizzat iktidar eliyle maruz bırakıldığı dönüşümün işsizliği tetiklediğine dikkat çekiliyor.

“IŞIK YİNE ÖRGÜTLENMEDE”

Sadece işsizliğin değil kayıt dışı ve güvencesiz çalışmanın da sektörde yoğun şekilde yaşandığı raporda belirtiliyor ve buna karşılık çözümün hep birlikte omuz omuza mücadele etmekten geçtiğinin altı şu sözlerle çiziliyor:

“Türkiye’de iletişim emekçileri ağır saldırı altındadır. Üstelik bu saldırı henüz mesleğe atılmadan, lisans eğitimi sırasında başlamaktadır. Yaşanan sorunların tesadüfi değil, sistematik olduğunu bilmek, çözüm tesis etmek açısından yerinde olacaktır. Ekonomik, siyasal ve ideolojik temelleri olan bu saldırılara karşı tek çare bir arada, omuz omuza mücadele etmekten geçmektedir. Tüm bu karanlık içinde ışık yine örgütlenmededir. Bu saldırılara verilecek en güzel yanıt yine yan yana olmaktan geçmektedir. Bir arada olmak, sesimizin, mücadelemizin birbirine karışması ve bu farkındalık bizi kurtaracak yegane şey olacaktır.”

İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı'nın raporu şu şekilde:

Türkiye, iktidar eliyle genç nüfusun sorunlarına, beklentilerine ve hem ekonomik hem de sosyal taleplerine yanıt veremez bir hale getirilmiştir. AKP iktidarı, 20 yıldır uyguladığı politikalar ile gençlerin geleceğe dair umutlarını da tüketmiştir. Dahası bu 20 yılda gençler üzerindeki baskılar artmış; umutsuzluk, mutsuzluk ve geçim kaygısı genç neslin önünde büyük bir engel olarak yerini almıştır. Bugün gençlerin yaşadığı sorunların başında işsizlik, güvencesizlik, sürekli değişen ve gerici bir forma sokulan eğitim sistemi, barınma, burs sorunu ve tüm bu sorunların yarattığı gelecek kaygısı bulunmaktadır.

Üniversitelerin iletişim fakültelerine okuyan gençler için de tablo her geçen yıl kötüye gitmektedir. İletişim eğitimi temel bazı önemli sorunlar yaşamaktadır. Bu sorunlar çok yönlü olmakla birlikte başlıcaları; iletişim eğitiminin niteliğinde yaşanan düşüş, iletişim fakültelerinin sayı ve kontenjanlarındaki artış ve mezun öğrencilerin istihdamında yaşanan sorunlardır.

Artan Fakülte Sayısı ve Eğitim Kalitesinde Yaşanan Düşüş

AKP ile Türkiye’de en çok sorun yaşanan alanlardan birisi şüphesiz ki eğitim olmuştur.  Üniversitelerde yaşanan eğitim sorunu, farklı boyutlarıyla ele alınması gereken ve biriken, çözülemeyen sorunların yıkıcı sonuçlar doğurduğu en temel alanlardan biridir. Her kademede eğitimde yaşanan aksaklık ve sonu belli olmayan, günlük değişimler gençliğin ilerlemesi açısından yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Liseler ve üniversitelerde yaşanan sınav sistemi değişikliklerine ek olarak, artan fakülte sayısı ve buna bağlı olarak niteliği düşen üniversiteler, barınma sorunları, özellikle OHAL ve KHK ile üniversitelerin yapısında gerçekleştirilen değişimler eğitimin niteliğini düşürmüş, üniversiteleri bilim üretme alanlarından bambaşka bir noktaya sürüklemiştir.

Türkiye’de, 2006 yılından itibaren üniversite sayısında hızlı bir artış yaşanmıştır. 2006 yılından önce, en son 1992 yılında 23 devlet üniversitesi kurulmuşken, şu an üniversite sayısı 129’u devlet, 75’i vakıf olmak üzere 204’e yükselmiştir.

Üniversite sayısı hızla arttırılırken nitelikli öğretim üyesi sayısı aynı oranda artmamakta, bu durum da öğrencilerin eğitimlerinde aksamalara neden olmaktadır. Üniversite ve fakülte sayılarında artışa gidilirken, akademik kadrolar ve fiziksel şartların yeterliliğinin sağlanamaması lisans eğitiminin niteliğinde düşüşe neden olmaktadır.

İletişim fakültelerinde de bu temel sorun kendini göstermektedir. Mevcutta bulunan 60 iletişim fakültesinde 67 binden fazla öğrenci vardır buna karşılık akademisyen sayısı 1984’tür. Buna göre yaklaşık 187 öğrenci başına bir profesör düşmektedir. Toplam akademisyen sayısı incelendiğinde ise yaklaşık 34 öğrenciye bir akademisyen denk gelmektedir. Öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısının OECD ortalaması ise 15’tir. Yani açıktır ki iletişim fakültelerinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı, OECD ortalamasından oldukça yüksektir ve bu durum, eğitim kalitesini olumsuz etkilemektedir.

Eğitimin niteliğinin yanı sıra Türkiye’de bugün gençlerin yaşadığı en yıkıcı sorun işsizliktir. Niceliği artırılan eğitimin kalitesi düşmekte; artan mezun sayısına ise istihdam yaratılamamaktadır. Bugün Türkiye’de üniversite mezunlarının yüzde 12,4'ü işsizdir. İletişim fakültesi mezunları bu yıkıcı sonucu diğer bölümlere göre daha fazla hissetmektedir.

TÜİK’in her yıl sonu açıkladığı işgücü raporu incelendiğinde, son beş yılda en yüksek işsizlik oranına sahip olan bölümlerin ilk üçünde “gazetecilik ve enformasyon” bölümü olduğu görülecektir. 2016 yılında yüzde 19,2 ile “gazetecilik ve enformasyon” bölümü en çok işsizlik oranına sahip ikinci bölümdür. 2017 yılında bu oran 19,1, 2018 yılında 23,8, 2019 yılında 21,8, 2020 yılında 28,2, 2021 yılında ise 18,3’tür. Rakamlar açıkça göstermektedir ki, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında en fazla işsizliği gazetecilik bölümü mezunları yaşamıştır. Özellikle pandeminin yaşandığı 2020 yılında gazetecilik bölümü mezunları ağır bir işsizlik ile karşı karşıya kalmışlardır.

Yukarıdaki işsizlik oranları incelendiğinde Türkiye’de iletişim sektörü ve iletişim emekçilerine yönelik sistemli bir saldırının olduğu açıkça görülecektir. Sektörün, bizzat iktidar eliyle maruz bırakıldığı dönüşüm işsizliği tetiklemiştir. Tarafsız medyanın yok edilmeye çalışılması emekçileri işsizliğe mahkum etmiştir. Bu noktada kayıt dışı ve güvencesiz çalışmanın da sektörde yoğun şekilde yaşandığı görülecektir. Sadece işsizliğin değil, işten çıkarılmanın en “kolay” olduğu bölüm de yine iletişim fakültesi mezunlarına yönelik yaşanmaktadır.

Özellikle 80 sonrası yaşanan ve AKP ile hız kazanan neoliberal dönüşüm, sadece üretim alanını değil; üretim dışı alanı da değiştirmiş, yaşamın her kısmına sızmıştır. Bu dönüşümle birlikte gençler, işsiz, güvencesiz, geleceksiz bırakılmıştır. Türkiye’de iletişim emekçileri de bu ağır saldırıdan nasibini almıştır. Üstelik bu saldırı henüz mesleğe atılmadan, lisans eğitimi sırasında başlamaktadır. Yaşanan sorunların tesadüfi değil, sistematik olduğunu bilmek, çözüm tesis etmek açısından yerinde olacaktır.

Ekonomik, siyasal ve ideolojik temelleri olan bu saldırılara karşı tek çare bir arada, omuz omuza mücadele etmekten geçmektedir. Tüm bu karanlık içinde ışık yine örgütlenmededir. Bu saldırılara verilecek en güzel yanıt yine yan yana olmaktan geçmektedir. Bir arada olmak, sesimizin, mücadelemizin birbirine karışması ve bu farkındalık bizi kurtaracak yegane şey olacaktır. 

İletişim fakültesi Gazetecilik iletişim medya