Emin Şirin: "Saray için varoluş krizi var"

TAKİP ET

Korkusuz yazarı Ahmet Takan, Aykırı yazarı Emin Şirin ile yaptığı konuşmayı köşesine taşıdı. Büyükelçi krizini değerlendiren Şirin, "Saray için varoluş mücadelesi var. Buna isterseniz varoluş krizi de diyebilirsiniz" dedi.

Korkusuz gazetesi yazarı Ahmet Takan, Aykırı yazarı Emin Şirin ile "10 büyükelçi krizi" hakkında gerçekleştirdiği görüşmeyi köşesine taşıdı. Şirin, "Saray için varoluş mücadelesi var. Buna isterseniz varoluş krizi de diyebilirsiniz” açıklamasında bulundu.

Takan, Şirin'in açıklamalarını "Özetle, Erdoğan, bir varoluş mücadelesi içinde olduğunu düşünüyor. Davranışları, konuşmaları bu çerçevede. İçerde hareket ettiği kişiler de aynı düşünce yapısı içindeler. Dolayısıyla, konuyu Erdoğan açısından bir varoluş mücadelesi olarak değerlendirebiliriz" ifadeleriyle aktardı.

Takan'ın yazısının ilgili kısmı şöyle:
Bunlar buzdağının sadece görünen yüzleri… Ekonomik buhranın tepe noktasında olduğumuz bugün büyükelçiler krizini tartışıyoruz. Dışişleri bürokratları direniyormuş elçilerin istenmeyen adam ilan edilmemeleri için. Acı acı gülüyorum!.. Dedim ya, bizim buralardan pek öyle görünmüyor diye… Süresi 30 Ekim’de dolacak, Suriye ve Irak’ta asker bulundurma ve sınır ötesi operasyonlarla ilgili tezkerenin söz konusu süresinin uzatılması için 2 yıl talep edildi. Kimse perdenin arkasına bakmıyor. Parmaklarınızla bugünden itibaren 2 yıl daha üstüne koyup sayın… 2023 Ekim ayı sonuna kadar savaş yetkisi isteniyor. Seçimler normal süresi içinde 2023 Haziran’da yapılacaksa neden 2023 Ekim ayı sonuna kadar süre isteniyor?. Bu işte bir gariplik yok mu?.. Bugüne kadar ve genellikle 6 aylık süreler için getirilen tezkerelere kim “hayır” dedi?. Mehmetçiğin elini kolunu bağlayan oldu mu?.. İktidarın sandalye sayısının hiç önemi oldu mu?.. Ne iş acaba!..

★★★

Bizim buralarda manzara farklı!.. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın aşırı asabiyeti ile birlikte sağlık durumu konuşuluyor… Kabine revizyonu tekrar gündeme sokuldu.. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Cumhurbaşkanı yardımcılığına  getirileceği ve oradan da birinci yardımcılığa kaydırılabileceği konuşuluyor… Erdoğan’ın sağlık durumunda herhangi bir ağırlaşma söz konusu olduğunda devlet krizi yaşanmaması için yetkilerin Hulusi Akar’a devredilebileceği konuşuluyor…

Yani… Sizlerin oralardan görme imkanı olmadığı Ankara derin koridorlarında;

Devlet krizi ve buhranın daha da ağırlaşması durumunda alınabilecek önlemler konuşuluyor…

★★★

Deneyimli siyaset insanı Emin Şirin İstanbul’da yaşıyor… “Durum, sizin oralardan nasıl görünüyor” diye ona sordum. Emin Şirin, “Saray için varoluş mücadelesi var. Buna isterseniz varoluş krizi de diyebilirsiniz” diyerek sözlerine başladı. Emin Şirin, İstanbul’dan Ankara- daha doğrusu Türkiye- fotoğrafını şöyle çekti;

“2000’li yılların başında Amerika ve İngiltere’nin siyasi İslam’a ılımlı bakış rüzgarını arkasına alan Tayyip Erdoğan, ‘Arap  Baharı’na kadar iktidarda rahat etti. Yine Amerika ve İngiltere’nin siyasi İslam’dan vazgeçtikleri günlerden sonra hadiseler birbirini kovalamaya başladı;

Oslo görüşmelerin sızdırılması, Hakan Fidan’ın savcılığa davet edilmesi, Gezi hadiseleri, 17/25 Aralık, 15 Temmuz birbirini kovaladı. Tayyip Erdoğan, bütün bu hadiseleri bir bütün olarak görüyor ve bu olayların kendisini iktidardan uzaklaştırmak için ABD ve İngiltere’nin içerdeki FETÖ gibi uzantılarını da kullanarak organize ettiği olaylar olarak görüyor. Osman Kavala’yı da Selahattin Demirtaş’ı da hadiselerin organizatörleri arasında yani kendi düşmanıyla işbirliği yapan kişiler olarak değerlendiriyor. Özetle, Erdoğan, bir varoluş mücadelesi içinde olduğunu düşünüyor. Davranışları, konuşmaları bu çerçevede. İçerde hareket ettiği kişiler de aynı düşünce yapısı içindeler. Dolayısıyla, konuyu Erdoğan açısından bir varoluş mücadelesi olarak değerlendirebiliriz.

Aynı durumu bir devlet krizi olarak da değerlendirmek mümkün. Zira, Erdoğan tek başına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde devleti de temsil ediyor. Yani Erdoğan’ın krizi devletin de krizi.”

★★★

Peki, Erdoğan bu düşüncesinde haklı mı, haksız mı?… Emin Şirin fotoğraf çekmeye şöyle devam ediyor;

“Haklı olduğu taraflar var. Batı dünyası, yani daha detaylı tanımlarsak; Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, NATO, Almanya, Fransa, hepsi beraber, işbirliği yapacakları ülkelerin siyasi İslam’dan vazgeçmiş ve kendi hukuk ve demokrasi normlarına uygun devletler ve devlet adamları olmalarını tercih ediyorlar. Anlaşılan bu durum da Tayyip Erdoğan’a uymuyor. Sıraladığım bu devlet ve kurumların bazı taleplerinin aşırı talepler olduğu, bazen de üsluplarının kabul edilmez ve küstah olduğu aşikar. Ancak bu durum, işin özünü değiştirmiyor. Batı’nın normlarında bir hukuk devleti olup Batı ile işbirliğine devam mı edeceğiz yoksa Batı’dan kopacak mıyız?.. Konuya bu açıdan baktığımızda Tayyip Erdoğan’ın yaşadığı ikilem iyice ortaya çıkıyor. Kendisi ruhen İslamcı bir kişi. Bunda anormal, anlaşılmaz bir durum yok. Ayrıca 20’nci yüzyıl başlarına kadar dünyanın sayılı imparatorluklarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkiye o dönemde büyük devlet olup da bugün aynı büyüklüğe ulaşamamış nadir devletlerden biri.

Bu niyet ve hedeflerin gerçeklerle ne kadar uyuşacağı büyük bir soru işareti. Türkiye’nin dikkat etmesi gereken 2023,2053 ve 2071’de ‘Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olamamak’. Tayyip Erdoğan’ın “Büyük Türkiye” hedefi gerçekleşebilir. Ancak, bunun gerçekleşmesi için her şeyden önce bir hukuk devleti, uluslararası taahhütlerine uyan bir devlet olmamız gerekiyor. Laiklik ve demokrasiden vazgeçmememiz gerekiyor. Yoksa zannedildiği gibi, otoriter bir davranışla yaratılacak Asım’ın nesli ile bu hedeflere varılabileceğini zannetmiyorum.”

emin şirin ahmet takan saray erdoğan akp büyükelçi